Çakırcalı Köyü’nden Ali KURT. Âşıklık geleneğinin sülâleden, dedelerinden gelmesi, dedelerinin deyişlerinin TRT repertuarında yer almasıdır. Çakırcalı Ali Kurt’un ise büyük dedesi ünlü Kâtibî ve babası da Âşık Murtaza KUrt’tür. Âşık Ali Kurt 1931 tarihinde, Âşık Ali Kurt ise bugün 73 yaşında olup, kışları İstanbul’da, yazları ise dede, baba ocağı olan Zile’nin Çakırcalı Köyü’nde sürdürmekledir hayatını. Eski kuşak halk âşıklarının son temsilcisidir Âşık Ali Kurt. Yüzyıllardan gelen âşıklık geleneğinin deyişlerini (Kâtibî’nin, Murtaza Kurt’un, Veli Abdal’ın çevresindeki pek çok aşığının deyişlerini hafızasına nakşeden, usta çırak ilişkisiyle) günümüze taşıyan canlı bir tarih ve kıymet bizim için. Sadık Doğanay’ın değerini bilemedik. Hiç değilse büyük usta Ali KURT’a hak ettiği değeri göstermek düşer bize.
Aşık Ali Kurt’un Ağzından
Âşık Kâtibî, Oğlu Âşık Murtaza Bizim kökenimiz Malatya’nın Akçadağ’ından gelmiş, Dedem Kâtibî’nin babası Çakırcalı Köyü’ne gelip yerleşmiş. Dedem Kâtibi medresede on iki sene okumuş. Çok âlim ve fazıl birisiymiş. Kâtibî dedem benim doğumumdan altı ay önce ölmüş. Ben 1931 doğumlu olduğuma göre 1930 yılında vefat etmiş. Sonra babam Âşık Murtaza Kurt yetişmiş. Babam 1325 (1908) doğumluydu. 69 yaşında, 1977 yılında vefat etti 1937 yılında Tokat Vilâyeti âşıklarını Zile’de yarışma için toplamışlar. İlânlar yaptırmışlar, tellâllar çığırtmışlar. Muzaffer SARISÖZEN ve Tokat Vâlisi gelmiş. Yarışma sonunda babam Murtaza Kurt’a karar vermişler. Babam birinci olmuş. Program bittikten sonra Zile’nin ileri gelenleri babamı kucaklamışlar, teşekkür etmişler, ‘Zile’mizi yücelttin’ diye. ‘Hankerî Bey geldi beni kucakladı’ derdi Rahmetli. Muzaffer Sarısözen; “Murtaza seni Radyoevine götüreceğim 125 lira mayış (maaş) ne diyorsun” demiş. Babamın da hali vakti iyi olduğundan ‘gitmem’ demiş. ‘Sana söz veriyorum, altı ay sonra 150 kâat yapacağım mayışını’ demiş Sarısözen, ama babam gitmemiş. Sonradan babam ‘hay vah, bilemedim, sizi de yetiştirirdim, okuyacak zamanlarınızdı’ der, pişmanlığını belirtirdi.
Âşık Veysel ile Silis’te Karşılaşma
1953 yılında askere gideceğim. Beni yolcu edecekler. Silis’ten trene bineceğim. Çok kar yağdı. O zamana kadar böyle bir kar yağmamıştı. Çakırcalılı’lar Silis’ten çıkamadılar. Köyden Silis’e geldik. Benim annem Silis’li. Babam ve annem Zile’den pancar parası almışlar. Dayımgildelermiş. Ben oraya gittim. Hal hatır ettik, babamın eline vardım.(elini öptüm). Orada dediler ki ‘Âşık Veysel gelmiş, yanına gidek.’ Tren zamanına daha 1 – 2 saat var. Kalktık gittik. Hoş beş, hal hatırdan sonra dediler ki ‘Veysel Efendi bunu tanıyor musun bu adamı?’ diye babamı sordular. Veysel’le babam hiç görüşmemiş o zamana kadar. Ama babamın ünü çevrede yayılmış o zamana kadar. Çakırcalı’ndan Âşık Murtaza olsa gerek’ dedi Veysel. Millet şöyle bir bakakaldı vaziyete. Veysel öyle deyince babam tekrar vardı, görüştüler. Babam ona ‘Veysel Efendi senle biz hiç görüşmedik, teşekkür ederim’ dedi. Hal hatırdan sonra cemaat bunları birez gıdıklıyor, bunları atışma şeklinde birbirine takıp dinleyecekler.
Veysel babama ‘Âşık şimdi benim çaldığımı belki sen çalaman, senin çaldığını da ben çalamam, bundan hiçbir tad alamazlar. Bu cemaat başımıza birikmiş, sen de çal, ben de çalıyım da bizden bir ilham alsınlar, dedi. Çaldılar, çığırdılar. Oradan kalktık beni yolcu ettiler. Bir de ben Sivas’ta çalışmakta iken arkadaşlarla kalkıp hastaneye gidip ziyaret ettik Veysel’i. Zaten orada vefat etti, götürdüler
TRT Sanatçısı Arif MEŞHUR Zile’den köyümüze Çakırcalı’ya babamın yanına gider 1970’lerde. Benim haberim yok. Babam o zaman yaşlanmış, benim şimdiki durumumdaydı. Benim şu sol kolumda uyuşma var, çalamamış, demiş ki; ‘Yavrum, eğer kaset alacaksan, Sivas’ta benim oğlum var, git beni söyle, ondan al.’ Bir gün Sivas’a yanıma geldi. Dedi ki; ‘Çakırcalı’dan geliyorum, Murtaza Hoca’mın selâmı var, gözlerinden öpüyor.
Buna, dört beş makam vurdum, deyişiyle, müziği ile beraber. Aldı götürdü. Radyoda dinliyorum, kendi adını söylüyor, benim adımın eseri yok. O zaman telefon kısa, evlerde yok. Ona bir mektup yazdım; seni mahkemeye veririm diye. Ondan sonra Ali Kurt’tan derleme diyerek söylemeye başladı. Bana gösterdiğiniz TRT repertuarındaki;
Derdinden Deli Oldum İnan Vallahi, Güzel Seni Sevdim Anca Dünyada, Abdal Olsam Şallar Giysem Ağnime ve Yaz Bahar Ayında Geleyim Dedim isimli deyişler o zaman Arif Meşhur’a verdiğim ve çaldığım deyişlerdir. Repertuarda ‘yöre ekibinden’ derlendiği yazılı olan “Ezel Bahar Geldi” deyişini de çalmıştım. Bizim o yörelerde söylenir. TRT repertuarındaki
Aşıp Aşıp Karlı Dağları Gelirsin
Derdinden del-oldum inan vallahi
Ne yaman mestane bakar gözlerin
Derdi veren dermanını vermez mi?
Abu revan olmuş akar gözlerin.
Gâhı şadı hürrem gâhı bu gönül gamda
Sen güler oynarsın hep dertler bende
Zöhre yıldızının nişanı sende
Korkarım cihanı yakar gözlerin
Gönül bir sultandır Kâbe’yi yıkma
Tığı gamzeleri sineme çakma
Mevlâ’yı seversen hışmınan bakma
Bir gün Vel-Abdal’ı yakar gözlerin.
***********************
Selâm ister Beytullahın yollan
Dağlar kardır aşamadım belleri
Al yanakta kırmızı gülleri
Deremedim gül yüzlü yâr küstün mü?
Velim eydür işim gücüm zar idi
Beni bu sevdaya salan yâr idi
Konuşmaya çok müşküller var idi
Soramadım gül yüzlü yâr küstün mü?
Âşık Ankara’ya gurbete gider. Gurbete ikinci çıkışıdır bu. Sıla hasreti başlar uzun gurbet akşamları. Köyü Çakırcalı, anası, babası, çoluğu çocuğu, Deveci Dağı’nın kar, boran başı çıkmaz aklından. Bu hasretle alır sazı eline, vurur tellere bir Ankara akşamında…
Aşıp Aşıp Karlı Dağları Gelirsin
Abdal olsam şallar giysem ağnime
Gezen abdallara (da anam) eş deli gönül
Ta ezelden âşıkların kalbine
Değer iragipten (anam) taş deli gönül
Bir hüsnü güzele (anam) meylimi verdim
Kalbimde ikrarımda (anam) dilimde verdim
Ben dostu gördükçe (anam) artıyor derdim
Aksın gözlerimden (anam) yaş deli gönül
(Yeldirme) (Ey dost) Sen özümü erenlerden ayırma
Zamane halkına sırrın duyurma
Âlem sele gitmiş yanıp kayırma
Sen kendi sevdana coş deli gönül
Murtaza Kurt
Yaz Bahar Ayında Geleyim Derdim
Yaz bahar ayında geleyim derdim
Gelemedim gül yüzlü yâr küstün mü
Hakipaye yüzler süreyim derdim
Süremedim gül yüzlü yâr küstün mü
Selâm ister Beytullah’ın kulları
Dağlar kardır aşamadım belleri
Al yanakta al kırmızı gülleri
Deremedim gül yüzlü yâr küstün mü
Veli’m eydür işim gücüm zar idi
Beni bu sevdaya salan zar idi
Konuşmaya çok müşküller var idi
Soramadım gül yüzlü yâr küstün mü